Hanefi mezhebine göre, içkinin haramlığı Kur’ân, Sünnet ve icma ile sabittir. Hamr’ın haramlığı, Allah’ın kelamında ve Peygamber Efendimiz’in hadislerinde açıkça belirtilmiştir. Bu mezhepte, dört çeşit içki haram kabul edilir:
- Hamr: Hamr, ateşe konulmamış ve kaynatılmamış yaş üzüm suyunun kendi kendine mayalanıp keskinleşmesiyle oluşan çiğ ve keskin içkidir. İmameyn’e göre, içkinin keskinleşmesi sarhoş edici hale gelmesi için yeterlidir, köpüğünü atması şart değildir. Ebû Hanife’ye göre ise içkinin köpüğünü tamamen atıp saflaşması gerekir. Müftabih olan görüş, İmameyn’in görüşüdür. (Serahsî, el-Mebsût, 24/2; Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/509; İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 10/26.)
- Tılâ: Yaş üzüm suyu az pişirilip üçte ikisinden azı buharlaşırsa ve kalan miktar mayalanıp keskinleşirse, bu içki de haram olur. Eğer kaynatılan üzüm suyunun üçte ikisi buharlaşırsa ve tatlılaşırsa (pekmez) içilmesi helâldir. Üzüm suyunun üçte ikisi buharlaşmadığı sürece, sarhoş edici kuvveti devam eder. (Aynî, el-Binâye, 9/505; Serahsî, el-Mebsût, 24/3.)
- Seker (Nakîu’t-temr): Taze hurma suyunun kaynatılmadan kendi kendine mayalanıp keskinleşmesi ve köpüğünü atması sonucu oluşan içkidir. Hurmanın kırılıp tatlılığının çıkması için sıcak suda bekletilmesi ve sonra keskinleşmesiyle elde edilen içecekler haramdır. (Aynî, el-Binâye, 9/496; İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 10/32; Serahsî, el-Mebsût, 24/6.)
- Nakîü’z-zebîb: Kuru üzüm suyunun kaynatılmadan kendi kendine mayalanıp keskinleşmesi ve köpüğünü atması sonucu oluşan içkidir. Kuru üzüm, suya tatlığını bırakıp sarhoş edici hale gelirse haram olur. (Aynî, el-Binâye, 9/496; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-inâye, 3/46; Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, 5/112.)
Bu dört içkinin haramlığının delili, şu hadistir: “Hamr, şu iki ağaçtan yapılır; üzüm ve hurma.” (Müslim, “Eşribe”, 13; Ebû Dâvud, “Eşribe”, 4; Tirmizi, “Eşribe”, 8; Nesâî, “Eşribe”, 19.) Bu içkilerin haram olduğu konusunda sahabenin icmaı da vardır. Ancak, bunların haramlığı, katî değil zannî delillerle sabit olduğundan, hamr’ın haramlığından daha hafif olduğu ifade edilmiştir. (İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, 10/33; Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/511-512; Aynî, el-Binâye, 9/527)